Sunday, January 25, 2009

114 An-Naas

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلنَّاسِ ﴿١﴾
(2) İnsanların malikine,
مَلِكِ ٱلنَّاسِ ﴿٢﴾
(3) İnsanların (gerçek) İlahına;
إِلَٰهِ ٱلنَّاسِ ﴿٣﴾
(4) 'Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden.
مِن شَرِّ ٱلْوَسْوَاسِ ٱلْخَنَّاسِ ﴿٤﴾
(5) Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);
ٱلَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ ٱلنَّاسِ ﴿٥﴾
(6) Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım).
مِنَ ٱلْجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ ﴿٦﴾

113 Al-Falaq

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلْفَلَقِ ﴿١﴾
(2) Yarattığı şeylerin şerrinden,
مِن شَرِّ مَا خَلَقَ ﴿٢﴾
(3) Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ ﴿٣﴾
(4) Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,
وَمِن شَرِّ ٱلنَّفَّٰثَٰتِ فِى ٱلْعُقَدِ ﴿٤﴾
(5) Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.
وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾

112 Al-Ikhlaas

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) De ki: O Allah, birdir.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

قُلْ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ ﴿١﴾
(2) Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).
ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ ﴿٢﴾
(3) O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ﴿٣﴾
(4) Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.
وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدٌۢ ﴿٤﴾

111 Al-Masad

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

تَبَّتْ يَدَآ أَبِى لَهَبٍۢ وَتَبَّ ﴿١﴾
(2) Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
مَآ أَغْنَىٰ عَنْهُ مَالُهُۥ وَمَا كَسَبَ ﴿٢﴾
(3) Alevi olan bir ateşe girecektir.
سَيَصْلَىٰ نَارًۭا ذَاتَ لَهَبٍۢ ﴿٣﴾
(4) Eşi de; odun hamalı (ve)
وَٱمْرَأَتُهُۥ حَمَّالَةَ ٱلْحَطَبِ ﴿٤﴾
(5) Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak.
فِى جِيدِهَا حَبْلٌۭ مِّن مَّسَدٍۭ ﴿٥﴾

110 An-Nasr

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman,
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

إِذَا جَآءَ نَصْرُ ٱللَّهِ وَٱلْفَتْحُ ﴿١﴾
(2) Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde,
وَرَأَيْتَ ٱلنَّاسَ يَدْخُلُونَ فِى دِينِ ٱللَّهِ أَفْوَاجًۭا ﴿٢﴾
(3) Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَٱسْتَغْفِرْهُ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ تَوَّابًۢا ﴿٣﴾

109 Al-Kaafiroon

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) De ki: "Ey kafirler."
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

قُلْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْكَٰفِرُونَ ﴿١﴾
(2) "Ben sizin taptıklarınıza tapmam."
لَآ أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ ﴿٢﴾
(3) "Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz."
وَلَآ أَنتُمْ عَٰبِدُونَ مَآ أَعْبُدُ ﴿٣﴾
(4) "Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."
وَلَآ أَنَا۠ عَابِدٌۭ مَّا عَبَدتُّمْ ﴿٤﴾
(5) "Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz."
وَلَآ أَنتُمْ عَٰبِدُونَ مَآ أَعْبُدُ ﴿٥﴾
(6) "Sizin dininiz size, benim dinim bana."
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ ﴿٦﴾

108 Al-Kawthar

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Şüphesiz, Biz sana Kevser'i verdik.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

إِنَّآ أَعْطَيْنَٰكَ ٱلْكَوْثَرَ ﴿١﴾
(2) Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَٱنْحَرْ ﴿٢﴾
(3) Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ ٱلْأَبْتَرُ ﴿٣﴾

107 Al-Maa'un

 
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Dini yalanlayanı gördün mü?
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

أَرَءَيْتَ ٱلَّذِى يُكَذِّبُ بِٱلدِّينِ ﴿١﴾
(2) İşte yetimi itip-kakan;
فَذَٰلِكَ ٱلَّذِى يَدُعُّ ٱلْيَتِيمَ ﴿٢﴾
(3) Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ ﴿٣﴾
(4) İşte (şu) namaz kılanların vay haline,
فَوَيْلٌۭ لِّلْمُصَلِّينَ ﴿٤﴾
(5) Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,
ٱلَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ ﴿٥﴾
(6) Onlar gösteriş yapmaktadırlar
ٱلَّذِينَ هُمْ يُرَآءُونَ ﴿٦﴾
(7) Ve ‘ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.
وَيَمْنَعُونَ ٱلْمَاعُونَ ﴿٧﴾

106 Quraish

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) (Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i ‘bir araya getirip anlaştırdığı’
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

لِإِيلَٰفِ قُرَيْشٍ ﴿١﴾
(2) Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için,
إِۦلَٰفِهِمْ رِحْلَةَ ٱلشِّتَآءِ وَٱلصَّيْفِ ﴿٢﴾
(3) Şu Ev (Ka’be’n)in Rabbine kulluk etsinler;
فَلْيَعْبُدُوا۟ رَبَّ هَٰذَا ٱلْبَيْتِ ﴿٣﴾
(4) Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.
ٱلَّذِىٓ أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍۢ وَءَامَنَهُم مِّنْ خَوْفٍۭ

105 Al-Fil

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَٰبِ ٱلْفِيلِ ﴿١﴾
(2) Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı?
أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِى تَضْلِيلٍۢ ﴿٢﴾
(3) Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.
وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ ﴿٣﴾
(4) Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı.
تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍۢ مِّن سِجِّيلٍۢ ﴿٤﴾
(5) Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍۢ مَّأْكُولٍۭ ﴿٥﴾

104 Al-Humaza

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

وَيْلٌۭ لِّكُلِّ هُمَزَةٍۢ لُّمَزَةٍ ﴿١﴾
(2) Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
ٱلَّذِى جَمَعَ مَالًۭا وَعَدَّدَهُۥ ﴿٢﴾
(3) Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor.
يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُۥٓ أَخْلَدَهُۥ ﴿٣﴾
(4) Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.
كَلَّا ۖ لَيُنۢبَذَنَّ فِى ٱلْحُطَمَةِ ﴿٤﴾
(5) "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْحُطَمَةُ ﴿٥﴾
(6) Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
نَارُ ٱللَّهِ ٱلْمُوقَدَةُ ﴿٦﴾
(7) Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
ٱلَّتِى تَطَّلِعُ عَلَى ٱلْأَفْـِٔدَةِ ﴿٧﴾
(8) O, onların üzerine kilitlenecektir;
إِنَّهَا عَلَيْهِم مُّؤْصَدَةٌۭ ﴿٨﴾
(9) (Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır).
فِى عَمَدٍۢ مُّمَدَّدَةٍۭ

103 Al-Asr

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Asra andolsun;
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

وَٱلْعَصْرِ ﴿١﴾
(2) Gerçekten insan, ziyandadır.
إِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ لَفِى خُسْرٍ ﴿٢﴾
(3) Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.
إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلْحَقِّ وَتَوَاصَوْا۟ بِٱلصَّبْرِ ﴿٣﴾

102 At-Takaathur

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

أَلْهَىٰكُمُ ٱلتَّكَاثُرُ ﴿١﴾
(2) "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü."
حَتَّىٰ زُرْتُمُ ٱلْمَقَابِرَ ﴿٢﴾
(3) Hayır; ileride bileceksiniz.
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٣﴾
(4) Yine hayır; ileride bileceksiniz.
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ ﴿٤﴾
(5) Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız,
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ ٱلْيَقِينِ ﴿٥﴾
(6) Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.
لَتَرَوُنَّ ٱلْجَحِيمَ ﴿٦﴾
(7) Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ ٱلْيَقِينِ ﴿٧﴾
(8) Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ ٱلنَّعِيمِ ﴿٨﴾

101 Al-Qaari'a

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Kaari’a...
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

ٱلْقَارِعَةُ ﴿١﴾
(2) Nedir kaari’a?
مَا ٱلْقَارِعَةُ ﴿٢﴾
(3) Sana o kaaria’yı bildiren nedir?
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْقَارِعَةُ ﴿٣﴾
(4) İnsanların, 'her yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün,
يَوْمَ يَكُونُ ٱلنَّاسُ كَٱلْفَرَاشِ ٱلْمَبْثُوثِ ﴿٤﴾
(5) Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün),
وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ ٱلْمَنفُوشِ ﴿٥﴾
(6) İşte, kimin tartıları ağır basarsa,
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٦﴾
(7) Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir.
فَهُوَ فِى عِيشَةٍۢ رَّاضِيَةٍۢ ﴿٧﴾
(8) Kimin tartıları hafif kalırsa,
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ ﴿٨﴾
(9) Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum).
فَأُمُّهُۥ هَاوِيَةٌۭ ﴿٩﴾
(10) Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir?
وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا هِيَهْ ﴿۰١﴾
(11) O, kızgın bir ateştir.
نَارٌ حَامِيَةٌۢ ﴿١١﴾

100 Al-Aadiyaat

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun,
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

وَٱلْعَٰدِيَٰتِ ضَبْحًۭا ﴿١﴾
(2) (Tırnaklarıyla) Ateş saçanlara,
فَٱلْمُورِيَٰتِ قَدْحًۭا ﴿٢﴾
(3) Sabah vakti baskın yapanlara.
فَٱلْمُغِيرَٰتِ صُبْحًۭا ﴿٣﴾
(4) Derken, orada tozu dumana katanlara,
فَأَثَرْنَ بِهِۦ نَقْعًۭا ﴿٤﴾
(5) Bununla bir (düşman) topluluğun orta yerine kadar dalanlara.
فَوَسَطْنَ بِهِۦ جَمْعًا ﴿٥﴾
(6) Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür.
إِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ لِرَبِّهِۦ لَكَنُودٌۭ ﴿٦﴾
(7) Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir.
وَإِنَّهُۥ عَلَىٰ ذَٰلِكَ لَشَهِيدٌۭ ﴿٧﴾
(8) Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır.
وَإِنَّهُۥ لِحُبِّ ٱلْخَيْرِ لَشَدِيدٌ ﴿٨﴾
(9) Yine de bilmeyecek mi? Kabirlerde olanların 'deşilip dışa atıldığı,'
۞ أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِى ٱلْقُبُورِ ﴿٩﴾
(10) Göğüslerde olanların derlenip-devşirildiği zamanı?
وَحُصِّلَ مَا فِى ٱلصُّدُورِ ﴿۰١﴾
(11) Şüphesiz, o gün Rableri, kendilerinden gerçekten haberdardır.
إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍۢ لَّخَبِيرٌۢ ﴿١١﴾

99 Az-Zalzala

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı,
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

إِذَا زُلْزِلَتِ ٱلْأَرْضُ زِلْزَالَهَا ﴿١﴾
(2) Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,
وَأَخْرَجَتِ ٱلْأَرْضُ أَثْقَالَهَا ﴿٢﴾
(3) Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman;
وَقَالَ ٱلْإِنسَٰنُ مَا لَهَا ﴿٣﴾
(4) O gün (yer), haberlerini anlatacaktır.
يَوْمَئِذٍۢ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا ﴿٤﴾
(5) Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَىٰ لَهَا ﴿٥﴾
(6) O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar.
يَوْمَئِذٍۢ يَصْدُرُ ٱلنَّاسُ أَشْتَاتًۭا لِّيُرَوْا۟ أَعْمَٰلَهُمْ ﴿٦﴾
(7) Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür.
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًۭا يَرَهُۥ ﴿٧﴾
(8) Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۢ شَرًّۭا يَرَهُۥ 

98 Al-Bayyina

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

لَمْ يَكُنِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْمُشْرِكِينَ مُنفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ ٱلْبَيِّنَةُ ﴿١﴾
(2) (O delil de) Allah'tan gönderilmiş-bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır;
رَسُولٌۭ مِّنَ ٱللَّهِ يَتْلُوا۟ صُحُفًۭا مُّطَهَّرَةًۭ ﴿٢﴾
(3) Onların içinde dosdoğru 'yazılı-hükümler' vardır.
فِيهَا كُتُبٌۭ قَيِّمَةٌۭ ﴿٣﴾
(4) Kitap Ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.
وَمَا تَفَرَّقَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ إِلَّا مِنۢ بَعْدِ مَا جَآءَتْهُمُ ٱلْبَيِّنَةُ ﴿٤﴾
(5) Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur.
وَمَآ أُمِرُوٓا۟ إِلَّا لِيَعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ حُنَفَآءَ وَيُقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤْتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ ٱلْقَيِّمَةِ ﴿٥﴾
(6) Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِنْ أَهْلِ ٱلْكِتَٰبِ وَٱلْمُشْرِكِينَ فِى نَارِ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَآ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ هُمْ شَرُّ ٱلْبَرِيَّةِ ﴿٦﴾
(7) İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُو۟لَٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ ٱلْبَرِيَّةِ ﴿٧﴾
(8) Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir.
جَزَآؤُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتُ عَدْنٍۢ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًۭا ۖ رَّضِىَ ٱللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا۟ عَنْهُ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِىَ رَبَّهُۥ