Sunday, January 25, 2009

81 At-Takwir

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Güneş, köreltildiği zaman,
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

إِذَا ٱلشَّمْسُ كُوِّرَتْ ﴿١﴾
(2) Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
وَإِذَا ٱلنُّجُومُ ٱنكَدَرَتْ ﴿٢﴾
(3) Dağlar, yürütüldüğü zaman,
وَإِذَا ٱلْجِبَالُ سُيِّرَتْ ﴿٣﴾
(4) Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman,
وَإِذَا ٱلْعِشَارُ عُطِّلَتْ ﴿٤﴾
(5) Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,
وَإِذَا ٱلْوُحُوشُ حُشِرَتْ ﴿٥﴾
(6) Denizler, tutuşturulduğu zaman,
وَإِذَا ٱلْبِحَارُ سُجِّرَتْ ﴿٦﴾
(7) Nefisler, birleştiği zaman,
وَإِذَا ٱلنُّفُوسُ زُوِّجَتْ ﴿٧﴾
(8) Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman:
وَإِذَا ٱلْمَوْءُۥدَةُ سُئِلَتْ ﴿٨﴾
(9) "Hangi suçtan dolayı öldürüldü?"
بِأَىِّ ذَنۢبٍۢ قُتِلَتْ ﴿٩﴾
(10) Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,
وَإِذَا ٱلصُّحُفُ نُشِرَتْ ﴿۰١﴾
(11) Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman
وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ كُشِطَتْ ﴿١١﴾
(12) Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,
وَإِذَا ٱلْجَحِيمُ سُعِّرَتْ ﴿٢١﴾
(13) Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,
وَإِذَا ٱلْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ ﴿٣١﴾
(14) (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir.
عَلِمَتْ نَفْسٌۭ مَّآ أَحْضَرَتْ ﴿٤١﴾
(15) Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere,
فَلَآ أُقْسِمُ بِٱلْخُنَّسِ ﴿٥١﴾
(16) Bir akış içinde yerini alanlara;
ٱلْجَوَارِ ٱلْكُنَّسِ ﴿٦١﴾
(17) Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
وَٱلَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ ﴿٧١﴾
(18) Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
وَٱلصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ ﴿٨١﴾
(19) Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍۢ كَرِيمٍۢ ﴿٩١﴾
(20) (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍۢ ﴿۰٢﴾
(21) Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
مُّطَاعٍۢ ثَمَّ أَمِينٍۢ ﴿١٢﴾
(22) Sizin sahibiniz bir deli değildir.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍۢ ﴿٢٢﴾
(23) Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.
وَلَقَدْ رَءَاهُ بِٱلْأُفُقِ ٱلْمُبِينِ ﴿٣٢﴾
(24) O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلْغَيْبِ بِضَنِينٍۢ ﴿٤٢﴾
(25) O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَٰنٍۢ رَّجِيمٍۢ ﴿٥٢﴾
(26) Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?
فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ ﴿٦٢﴾
(27) O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir;
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌۭ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿٧٢﴾
(28) Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.
لِمَن شَآءَ مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ ﴿٨٢﴾
(29) Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
وَمَا تَشَآءُونَ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٩٢﴾

No comments:

Post a Comment