Sunday, January 25, 2009

85 Al-Burooj

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Burçları olan göğe andolsun,
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْبُرُوجِ ﴿١﴾
(2) O vadedilen güne,
وَٱلْيَوْمِ ٱلْمَوْعُودِ ﴿٢﴾
(3) Şahid olana (görene) ve şahit olunana (görülene).
وَشَاهِدٍۢ وَمَشْهُودٍۢ ﴿٣﴾
(4) Kahrolsun Ashab-ı Uhdud
قُتِلَ أَصْحَٰبُ ٱلْأُخْدُودِ ﴿٤﴾
(5) 'Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,'
ٱلنَّارِ ذَاتِ ٱلْوَقُودِ ﴿٥﴾
(6) Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۭ ﴿٦﴾
(7) Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِٱلْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌۭ ﴿٧﴾
(8) Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.
وَمَا نَقَمُوا۟ مِنْهُمْ إِلَّآ أَن يُؤْمِنُوا۟ بِٱللَّهِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ ﴿٨﴾
(9) Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır.
ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍۢ شَهِيدٌ ﴿٩﴾
(10) Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ فَتَنُوا۟ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا۟ فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ ٱلْحَرِيقِ ﴿۰١﴾
(11) Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمْ جَنَّٰتٌۭ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْفَوْزُ ٱلْكَبِيرُ ﴿١١﴾
(12) Doğrusu, Rabbinin 'zorlu yakalayışı' şiddetlidir.
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ ﴿٢١﴾
(13) Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır.
إِنَّهُۥ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ ﴿٣١﴾
(14) O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
وَهُوَ ٱلْغَفُورُ ٱلْوَدُودُ ﴿٤١﴾
(15) Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir.
ذُو ٱلْعَرْشِ ٱلْمَجِيدُ ﴿٥١﴾
(16) Her dilediğini yapıp-gerçekleştirendir.
فَعَّالٌۭ لِّمَا يُرِيدُ ﴿٦١﴾
(17) Orduların haberi sana geldi mi?
هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلْجُنُودِ ﴿٧١﴾
(18) Firavun ve Semud (ordularının)?
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ ﴿٨١﴾
(19) Hayır; inkar edenler, (kesintisiz) bir yalanlama içindedirler.
بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فِى تَكْذِيبٍۢ ﴿٩١﴾
(20) Allah ise, onları arkalarından sarıp-kuşatmıştır.
وَٱللَّهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطٌۢ ﴿۰٢﴾
(21) Hayır; o (Kitap), 'şerefli-üstün' olan bir Kur'an'dır;
بَلْ هُوَ قُرْءَانٌۭ مَّجِيدٌۭ ﴿١٢﴾
(22) Levh-i Mahfuz'dadır.
فِى لَوْحٍۢ مَّحْفُوظٍۭ ﴿٢٢﴾

No comments:

Post a Comment