Sunday, January 25, 2009

79 An-Naazi'aat


Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla



(1) Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun.
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 

وَٱلنَّٰزِعَٰتِ غَرْقًۭا ﴿١﴾
(2) Yumuşacık çekip alanlara,
وَٱلنَّٰشِطَٰتِ نَشْطًۭا ﴿٢﴾
(3) Yüzdükçe yüzerek gidenlere,
وَٱلسَّٰبِحَٰتِ سَبْحًۭا ﴿٣﴾
(4) Öncü olarak yarışıp geçenlere,
فَٱلسَّٰبِقَٰتِ سَبْقًۭا ﴿٤﴾
(5) Derken işi bir düzen içinde evirip çevirenlere,
فَٱلْمُدَبِّرَٰتِ أَمْرًۭا ﴿٥﴾
(6) O sarsıntının sarsacağı gün,
يَوْمَ تَرْجُفُ ٱلرَّاجِفَةُ ﴿٦﴾
(7) Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek.
تَتْبَعُهَا ٱلرَّادِفَةُ ﴿٧﴾
(8) O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak.
قُلُوبٌۭ يَوْمَئِذٍۢ وَاجِفَةٌ ﴿٨﴾
(9) Gözler zillet içinde düşecek.
أَبْصَٰرُهَا خَٰشِعَةٌۭ ﴿٩﴾
(10) Derler ki: "Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?"
يَقُولُونَ أَءِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِى ٱلْحَافِرَةِ ﴿۰١﴾
(11) "Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?"
أَءِذَا كُنَّا عِظَٰمًۭا نَّخِرَةًۭ ﴿١١﴾
(12) Derler ki: "Şu durumda, zararına bir dönüştür bu."
قَالُوا۟ تِلْكَ إِذًۭا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۭ ﴿٢١﴾
(13) Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır.
فَإِنَّمَا هِىَ زَجْرَةٌۭ وَٰحِدَةٌۭ ﴿٣١﴾
(14) Bir de bakarsın ki, onlar, yerin üstündedirler.
فَإِذَا هُم بِٱلسَّاهِرَةِ ﴿٤١﴾
(15) Musa'nın haberi sana geldi mi?
هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ مُوسَىٰٓ ﴿٥١﴾
(16) Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:
إِذْ نَادَىٰهُ رَبُّهُۥ بِٱلْوَادِ ٱلْمُقَدَّسِ طُوًى ﴿٦١﴾
(17) "Firavun'a git; çünkü o, azdı."
ٱذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ ﴿٧١﴾
(18) Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"
فَقُلْ هَل لَّكَ إِلَىٰٓ أَن تَزَكَّىٰ ﴿٨١﴾
(19) "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."
وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ ﴿٩١﴾
(20) (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
فَأَرَىٰهُ ٱلْءَايَةَ ٱلْكُبْرَىٰ ﴿۰٢﴾
(21) Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ ﴿١٢﴾
(22) Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ ﴿٢٢﴾
(23) Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;
فَحَشَرَ فَنَادَىٰ ﴿٣٢﴾
(24) Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
فَقَالَ أَنَا۠ رَبُّكُمُ ٱلْأَعْلَىٰ ﴿٤٢﴾
(25) Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
فَأَخَذَهُ ٱللَّهُ نَكَالَ ٱلْءَاخِرَةِ وَٱلْأُولَىٰٓ ﴿٥٢﴾
(26) Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَعِبْرَةًۭ لِّمَن يَخْشَىٰٓ ﴿٦٢﴾
(27) Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti.
ءَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ ٱلسَّمَآءُ ۚ بَنَىٰهَا ﴿٧٢﴾
(28) Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi.
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّىٰهَا ﴿٨٢﴾
(29) Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı.
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَىٰهَا ﴿٩٢﴾
(30) Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.
وَٱلْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَىٰهَآ ﴿۰٣﴾
(31) Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı.
أَخْرَجَ مِنْهَا مَآءَهَا وَمَرْعَىٰهَا ﴿١٣﴾
(32) Dağlarını dikip-oturttu;
وَٱلْجِبَالَ أَرْسَىٰهَا ﴿٢٣﴾
(33) Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere.
مَتَٰعًۭا لَّكُمْ وَلِأَنْعَٰمِكُمْ ﴿٣٣﴾
(34) Ancak o, 'herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman.
فَإِذَا جَآءَتِ ٱلطَّآمَّةُ ٱلْكُبْرَىٰ ﴿٤٣﴾
(35) O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar.
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ ٱلْإِنسَٰنُ مَا سَعَىٰ ﴿٥٣﴾
(36) Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir.
وَبُرِّزَتِ ٱلْجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ ﴿٦٣﴾
(37) Artık kim taşkınlık edip-azarsa,
فَأَمَّا مَن طَغَىٰ ﴿٧٣﴾
(38) Ve dünya hayatını seçerse,
وَءَاثَرَ ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا ﴿٨٣﴾
(39) Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir.
فَإِنَّ ٱلْجَحِيمَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ ﴿٩٣﴾
(40) Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa,
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفْسَ عَنِ ٱلْهَوَىٰ ﴿۰٤﴾
(41) Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir.
فَإِنَّ ٱلْجَنَّةَ هِىَ ٱلْمَأْوَىٰ ﴿١٤﴾
(42) "O ne zaman demir atacak?" diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar.
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلسَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَىٰهَا ﴿٢٤﴾
(43) Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki…
فِيمَ أَنتَ مِن ذِكْرَىٰهَآ ﴿٣٤﴾
(44) En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir.
إِلَىٰ رَبِّكَ مُنتَهَىٰهَآ ﴿٤٤﴾
(45) Sen, yalnızca ondan 'içi titreyerek korkanlar' için bir uyarıcısın.
إِنَّمَآ أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخْشَىٰهَا ﴿٥٤﴾
(46) Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوٓا۟ إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَىٰهَا ﴿٦٤﴾

No comments:

Post a Comment